Suriye’de kapılar açılınca pis kokular çıkmaya başladı. Hatta Nazileri andıran insan yakma odaları ve mezbahanelerin ortaya çıkarılması bir gazeteci olarak beni hem çok şaşırttı hem de derinden yaraladı. Toplum olarak meğer, “bu insanlar vatanını, devletini bırakıp niye bizim ülkemize geliyor” diye ön yargılı davranırken olanlardan çok habersiz ve bir o kadarda tutarsız tavır sergileyenlerimiz olmuş… An itibariyle Suriyeli insanlarımızın düştüğü durumu ve içinden çıkılmaz hali biz bile yeni yeni anlamaya başladık.
Zülüm nerede veya kim tarafından yapılırsa yapılsın, haksızlıktır ve insanlığın karşı koyması gereken en büyük görevlerinden birisidir. Bu gün insan hakları gününü kutladığımız dönemde, insan hakkının (İ) si bile bulunmayan BAAS rejimi ve Esad hükümetinin neler yaptığını görmek, bir gazeteci olarak beni bile çok ama çok derinden üzdü ve aynı zamanda yaraladı.
2011 yılından beri ülkemize kaçarak gelen Suriyelilere toplum olarak; “bunlar vatanını, bayrağını bırakıp niye buraya geliyor” diye önyargılı, yanlı ve yanlış düşüncelere kapılanlarımız olmuştu. Şimdi ise Suriye’deki zulüm sistemi yıkılınca “Eyvah eyvah, biz ne hata etmişiz” demeye başladılar.
Hitlerin, Holokost katliamına benzer yapıların kurulduğu ve insanların cesetlerinin yakıldığı ve hatta insanları öldürmek için mezbahanelerin oluşturulduğunu canlı yayında görmek hepimizi abandone etti.
Demek ki, Suriye’den kaçanların haklı yönleri varmış, Suriye’de Dünya’nın tepki göstermesi gereken olaylar yaşanıyormuşta kimsenin haberi yokmuş…
Bir insan olarak, inanın görüntüleri izlerken insanlığımdan utandım. Bu insanlar 13 yıl ne çekmişler be… Ne acılar yaşanmış, aileler batmış, kadınlar yakılarak öldürülmüş, çocuk cesetleri üst üste konulmuş ve biz Dünya olarak bunları görmemişiz. Tepki göstermek yerine oradan kaçan Suriyelilere hata bulmaya çalışmışız…
Değerli okurlarım… Suç ve zulüm nerede kime ve nasıl yapılırsa yapılsın kabul edilemez…
Bunun islam adı altında yapılmasıda hiçbir şekilde kabul edilemez…
Bir kadının canlı yayında anlatımları gerçekten çok vahim…!
“ 19 yaşında hapishaneye alındım. Her gün tecavüz ediliyordum. Çok sayıda çocuğum oldu. Çocuklarımın babaları kim ben bile bilmiyorum. 33 yaşında çocuklarımla hapishaneden çıktım. Beni ailem bile kabul etmedi. Kaçarak Türkiye’ye geldim. Kağıt toplayarak hayatımı kazanmaya çalıştım”
Şeklinde hayatını kısa ama öz bir şekilde anlatması Dünya’yı ayağa kaldıracak olayların nasıl yaşandığının bir ispatıdır.
Bakın bunu din adına yapıyorlarsa, bunlar inanın dindar falan olamazlar.
İslamla ilişkilendirilmesi büyük bir yanlış…
Bu tür olayların yaşandığı Suriye’de bunu yapanların dininden veya bir inancından bahsetmek mümkün olamaz…
Din, edep ister, edepte merhamet ister!
Bu nedenle, orada Suriye halkına kim ne yaptıysa, bunlara en ağır cezanın verilmesi şarttır.
Dünya bu yaşananlara göz kapatmamalı…
Bu arada (fırsatı ganimet sanıp toprak işgaline karşıyım) İsrail’in böyle bir ortamda Suriye askerlerine ait mühimmat depolarını vurması, Türkiye’nin aynı zamanda PKK ve PYD’nin kaçırmaya çalıştığı 12 TIR dolusu silahı imha etmesi müthiş bir gelişmedir.
Bu bölgede mümkün olduğu kadar insanları silahsızlandırmak lazım…
Başta Türkiye olmak üzere tüm devletlerin en önemli görevlerinden birisi Suriye ve çevresindeki bazı bölgelerde silahsızlandırma hareketi başlatması olmalıdır.
Bölgede huzur istiyorsak, yeniden mezbahaneler kurulmasını istemiyorsak, gelen Dünya insanlığı olarak elimize geçen bu fırsatı iyi değerlendirip, bölgeye gerçekten insan haklarını getirelim…
İnsan Hakları gününüzü kutlar…
Dünya insanlığını bir kez daha göreve davet ederim…
Kalın insanlıkla…


















