Ülkemiz; maalesef ki 6 Şubat 04:17 saatinde 7,7 büyüklüğünde 15 milyon civarı nüfusun yaşadığı çok geniş bölgeyi kapsayan yıkıcı, etkisi çok kuvvetli bir deprem zinciri yaşadı. Tarihte "kanlı sabah" olarak yerini aldı. Daha evvel ki Türkiye tarihi istatistiklerine baktığımızda o dönemlerde de çok zor süreçlerden geçilmişti tıpkı şimdilerde olduğu gibi...
Artçıların 1-2 yıl sürdüğüne şahit olduk ki bilim verileri ve uzmanlarda bu sürecin doğal bir döngü olduğunu defalarca açıkladı. Geçmişten günümüze yaşanılan bu olayların bedeli üzgünüz ki ağır sonuçlara ulaştı.
Yaralarımız hala kanıyor iken bunu kabullenmek gerçekten çok güç!
Canımızdan parçaları verdik toprağa, yerimizden yurdumuzdan olduk, imkansızlıklar içinde imkanlar bulmaya çalıştık, bir dayanak uzanan bir el aradık. Ruhlarda açılan, geçmesi mümkün olmayan yaralara sahip olduk. Bunlar ciddi anlamda adaptasyonu kaybedecek, atlatması çok zor travmatik olaylar! Tıbbi ve psikolojik yardımlar ne kadar etkili oldu ise o kadar yola devam ettik. Kimisi ise bu süreci kendi iradesi ile atlatmaya çalışırken; Birçoğu ise bu süreçte başarılı olamadı. Tamamen geçmişin izlerini silmek mümkün olamayacağı gibi, bunu atlatmaya çalışmak da meşakkatli bir yol.
Bir dönem; etkisi güçlü depremi yaşayıp hayatta kalanlardan biri olarak; bu travmatik olayı en derinden yaşayan, bu sebeple de en iyi anlayanlardan biri olduğumu söylemek isterim.
Zaman geçse dahi ruhda derin izler bıraktığını yaşayarak tecrübe ettik.
Bu süreç aşılması çok zor evet ama imkansız değil!
Hayat bir şekilde bununla yaşamaya alıştırıyor bizleri, alışmak da zorundayız bir nevi...
Halihazırda gerek şok gerek artçı şoklarla irili ufaklı sarsıntılar yaşamaya halen devam ediyoruz.
Ne dedik?
Nefes aldığımız sürece yaşam devam ediyor! Bir nevi alışmak zorundayız!
Şahsen ben; öylesi büyük travmalardan sonra bu durumu o kadar kanıksadım ki panik olmadan, soğukkanlılıkla sarsıntı sürecini "çök-kapan-tutun " tekniği ile atlatmaya çalışıyorum. Bazılarımız ilk günkü tedirginliği hala yaşıyor olabilir bu doğal bir refleks tabi ki ama bunu bertaraf etmek durumundayız!
O esnada evden kaçmaya çalışmak yapılacak en büyük yanlışlardan...! Uzmanlarında dediği gibi hayat üçgenini oluşturmaya çalışmak yapılacak en doğru davranış.
Demesi kolay diyebilirsiniz lakin bu süreçte soğukkanlı kalarak, bilinçli davranmak başlıca esas...
Türkiye, deprem kuşağı bölgesi bunu artık hepimiz biliyoruz.
Bu bilinçle yaşamak durumunda, bunun farkındalığında olmamız gerekiyor.
İmar planlarını hazırlamak, yaptırımları bu yönde uygulamak, esaslara sadık kalarak düzenlemeler, iyileştirmeler getirmenin farkındalığı, sorumluluğu da ilgili bakanlıkların birimlerine, kurum, bireysel yapı ve uzman kadroya düşmektedir.
Bunun için bir an önce hazırlıklar tamamlanarak bunun hayata geçmesi için atılımlar yapılması, Bu mağduriyetliğin en kısa sürede giderilmesi gerekmektedir!
Jeoloji bilimcileri, güncel ve olası açık tehlikeleri bizzat belirterek gerekli mercileri ve halkı uyarmakta...
Bu durum da halkın yapabileceği pek birşey yok!
Yine istihdamı ve yaşam koşullarını sağlamlaştırmak devletin ilgili birimlerinin görevi!
Çök- kapan - tutun! Nasıl hayatta kalabilmenin bir yolu ise;
"Gözyumma-çalma-denetle" de halkı hayatta, binaları ayakta tutmanın bir yoludur!
Sadık kalmak, Sorumluluğu bimek sahip olunabilecek en büyük erdemlerden!
Bunca acının, gözyaşının, yok olan hayatların sonunda;
Umarım vicdan muhakemesinde yüreklerinizi, adliye saraylarında da insan hayatına kast eden herkesi yargılamış, ahlaklı iş yapmanın şuuruna ermişsinizdir!
Bıçak kemiğe dayandı, Kimsenin tahammülü kalmadı bu usulsüzlüklere...
Kan revan kalan kalplerin inşasını asla yapamazsınız lakin
Altyapı, donanım, teknoloji ve bunu hayata geçirecek beyinler varken ; içinde insanların ölmediği, ocakların sönmedigi yapılar yapabilirsiniz!
Durun bakalım!
Yönetim ve ilgili birimler tarafından söylenenler, yapılacaklar listesi sözüm ona umut vaad ediyor!
Halk olarak biz de o vaatleri umutla bekleyelim!
Geç olmadan, yine onbinlerce can yitip gitmeden;
Bakalım vaatler, hukuki süreç yerini bulacak mı?
Bekleyelim görelim efendim!
Esenkalın...