Eski devir nerede kaldı birader?
Komşusu aç iken tok yatan bizden değildi. Çıra için gidilen kapıdan boş dönülmezdi. Gariban gözetilir, bir tas yemek bölüşülürdü. Merhamet ayyukaya çıkartılır iken kabahat ise yerin altında gizlenirdi. Veren el görünmez, verenin kim olduğu bilinmezdi. Sobası olan evin, bacası tütmeyince; o evde odunun olmadığı bilinirdi. Garibanın yüreği buz tutmuş iken, varlıklı insan; sıcak evinde rahat edemezdi. Karanlıkta kalan hanenin ışığı yanmadığında; o eve gaz gönderilirdi. Rencide olmasın diye "annem varsa eğer" diye başlayan bahaneler ile birşey istenir, tabağa evde pişen etli, sütlü yemeklerden koyularak garibanın sofrası şenlendirilirdi. İncitmeden yapılan paylaşmanın mutluluğu ile gönüller huzurla dolardı.
Kapanmayan evlerin kapıları ile ne kadar güvenilir olduğu;
açık olan gönül kapısı ile ne kadar misafirperver olunduğu bilinirdi. Ahlakın sadece namustan ibaret olmadığı erdemi ile kişi; terazide, alışverişte, işte, hukukta, hakta, insanlıkta da ahlakı yaşardı. İnanışlar gizli, ibadetler huşu içinde yapılırdı. Karanlıkta kişi kendi ve yaradan ile başbaşa kaldığında; gösterişten uzak kimin için ibadet yapıldığının idraki ve huzurda olmanın verdiği hisle, maneviyatlar derinden yaşanırdı.
Zenginlikte değil, hayr ve iyilikte yarışılırdı!
...
Şimdi...!
Evler kocaman fakat içinde ağırlanan yok, aç çok iken onu gözeten yok, gariban aç iken israf edip döken çok. İbadetler gösteriş için yapılır iken;
işi hallolsun diye dini gruplara katılanların haddi hesabı yok.
Kışın ortasında bacadan duman tütmemiş ev kaç kişinin umrunda ki?
Garibanın ocağında tencere kaynamamış, saray sofrası gibi sofrada oturan açın halinden ne anlasın ki?
Ne anlasın kristal avizeli evde oturan, ışığı yanmayan evin buhran dolu karanlığından? Bir tas çorbanın kıymetini ne bilsin, o kadar çeşidin içinde, yemekleri beğenmeyip burun kıvıran?
Güvenin ne olduğunu ne bilsin kapısına kırk kilit vuran?
Kırpıktan yapılmış şiltenin ne kadar soğuk tutup, rahat olmadığını; ne bilsin kuş tüyü yatakta yatan?
İnançların yozlaştırıldığı, ibadetlerin el gördülük yapıldığı şu zamanda; manevi duyguları sömüren zavallı yürekler ne hissetsin ilahi kudretin ağırlığını?
...
Zenginlikte, gösterişte yarışır olmuş insanlar!
Erdemde değil de gaflet ile lükste yarışır olmuşlar.
Ak para, kara para söyleyin kaç kişinin umurunda?
Alın teri kurumadan verilmesi gereken çalışanın emeğini; çok görmüş karnı doymaz işveren!
Para hırsı gözünü bürümüş iken emekçinin hakkı onun neyine?
Fazla, çok daha fazlası ile 3 kişinin yapacağı işi,
tek bedenin gücüne yıkmış iken bütün işi;
Onun için adaletten, vicdandan bahsetmek de ne?
Sanıyorlar ki yaradan hesap sormaz,
Böyle giderse hiçbiri iflah olmaz!
Uzun lafın kısası;
Ben sevemedim bu devri!
Bencil yaklaşım, doymak bilmeyen boğazlar, çok daha fazlası için heba edilen insanlık...
Kime ne olur?
Garibana, hakkı yenilene mi?
İnsanlığı kandıran, soyup soğana çevirene mi?
Gerçekten ben bu devri sevemedim!
Artık yeter dediğimiz bu çarpık yaşayış ne kadar devam eder, bu çarpık düzene ruh sağlığmız ne kadar daha katlanabilir bilinmez ama biz yine de iyi niyetimiz ile
merhametimizi kaybetmeyeceğimiz, kalbimizin adalet ile çarpacağı, yine aynı hislerle yetiştireceğimiz evlatlarımız ile güzel bir insanlık ve ona eş değer olarak güzel bir gelecek dileyelim.
Elbet birgün herşey güzel olacak diyelim.
Esen kalın...